Kaygı ve Anksiyete Bozuklukları
Travma ve Yas
Göç, Gönüllü Göç ve Yerinden Edilme
Yalnız insanlık tarihi değil, insanın tarihidir de göç. Avcı-toplayıcı yaşam alışkanlığının olduğu dönemlerden İsa’nın doğumuna, oradan orta çağlara ve son olarak günümüze kadar devam eden bir hareketliliği vardır insanın. Bir anlamda Lee’nin (2009) belirttiği gibi “daha yeşil bir doğa” peşinde arayış içinde olan bir türüz. Göç, bireysel ya da toplu bir şekilde, daha iyiye olan bir beklenti, ekonomik refah, güven arayışı, siyasi karışıklıklardan kaçma, iyi bir eğitim ve kariyer gibi daha sayılacak bir sürü sebep nedeniyle kişilerin yakın veya uzak coğrafi bölgelerde uzun süreli olarak yerleşme amacıyla gerçekleştirdiği bir ayrılık hareketidir. Göç aynı zamanda bir değişim sürecidir de (Bhugra, 2004).
Günümüz göç hareketliliğin tarihsel anlamda zirveye çıktığı bir dönemdir. Sadece ekonomik olarak gelişen ülkelere değil, tüm ülkeler arası bir göç hareketlilik durumu iletişimin artması ve göçün zorunlu bir netice değil bir arzu olması anlamında da kişi ve topluluklara cazip gelmektedir. Göçün nedenleri konusunda Ravenstein (1985) 6 farklı yasa ile etmenleri sıralamıştır. Göç hareketliliği aynı zamanda karşıt göç hareketliliğine neden olur, genellikle göçmenler kısa mesafelere gitme eğilimindedir, uzun mesafelere göç eden kişiler büyük şehirleri tercih etmektedir, kent sakinleri genellikle daha az göç etmektedir, aileler genç yetişkinlere göre daha az göçe eğimlidir ve büyük kentler doğal nüfus artışından değil göç ile büyümektedir.
Idemudia ve Boehnke, (2020), göç akışını zorunlu ve gönüllü iki farklı nitelik üzerinden karakterize etmektedir. Gönüllü göç doğası gereği zorunlu olarak yapılan göçten daha farklı bir dinamiğe sahiptir ve psikolojik etkileri görece daha hafiftir. Geliştirilen göç akışı şeması gönüllü göç hareketliliğini ekonomik yapılar, ekonomik sıkıntılar, nüfus yapısı ve çevresel değişimler ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Hem zorunlu hem de gönüllü göç sonrası etkiler incelendiğinde ise finansal kaynaklar, bilgi, kültür, sosyal ağlar ve istihdam olanaklarının kişilerin göç kararını etkileyebilecek faktörler olduğu görünmektedir.
Göç doğası gereği bir karşılaşma, kayıp ve yeni bir deneyim sürecidir. Göçmen kişi yerleştiği yeni ülkede çeşitli psikolojik, bedensel, fizyolojik ve olumsuz sıkıntılar yaşaması muhtemeldir. Bir yandan alıştığı, bildiği, tanıdığı, sevdiği ve bir bağ kurduğu aile, arkadaş, şehir, doğa ve mimariyi terk etmesi nedeniyle bir kayıp ve yas süreci ile ilişkilendirilir göç. Özellikle gönüllü olmayan ve zorla yerinden edilme bağlamında göç hareketliliği yaşayan kişilerin psikolojik rahatsızlıklar yaşaması daha olasıdır. Göç öncesi kadar göç sonrası sürecinin de insan ruhuna ve iyilik haline etkisi bulunmaktadır. Bu kapsamda adaptasyon, kültürleşme, asimilasyon, kültürel farklılıklar ve uyum, misafirperverlik, kabul edilme ya da dışlanma, kimlik bütünlüğü, benlik saygısı, toplumsal kabul ve aidiyet gibi bir sürü farklı deneyim ve algılar yeni ve farklı bir kültür ile karşılaşma sonrasında oldukça dinamik bir etki içinde etki etmektedir.
Akhtar, “hem kendini hem de dış dünyayı kendisine” diyerek göçmen kişinin aidiyet duygusana atıfta bulunur. Göç eden kişilerin göç süreci ve göç sonrası süreçte bir takım zorluklar yaşaması sebebiyle destek mekanizmalarına erişimi ve potansiyel uyum zorlukları ile baş edebilmesi kişilerin sağlıklı bir hayat deneyimi alması nedeniyle oldukça önemlidir.