İlişkisel Dinamikler ve Bağlanma
Göç: ‘Arzu, Karşılaşma, Kayıp ve Deneyim’
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), kişinin zihninde istemediği halde sürekli tekrar eden düşüncelerle (obsesyonlar) ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı hafifletmek için başvurulan tekrarlayıcı davranışlarla (kompulsiyonlar) baş etmeye çalıştıkları psikolojik bir rahatsızlıktır. Bu durum, yalnızca kişinin iyilik halini değil, aynı zamanda iş hayatını, aile ilişkilerini ve sosyal yaşamını da derinden etkileyebilir.
Obsesyonlar, kişinin değerleri ve yaşam tarzıyla çelişen, rahatsız edici ve inatçı düşünceler olarak düşünülebilir. Bu düşünceler, kabul edilmesi zor olduğu için kişi üzerinde baskı yaratabilir ve onun ruhsal sağlığını etkileyebilir. OKB'yi daha iyi anlamak için, araştırmacılar bu düşünceleri farklı kategorilere ayırmışlardır. Bazı obsesyonlar kirlenme korkusu ve sık sık el yıkama gibi kompülsiyonlarla, bazıları ise zarar verme korkusuyla ortaya çıkan kontrol etme ihtiyacı ile ilişkilidir. Ayrıca, düzen ve simetri hassasiyeti mükemmeliyetçilik ile ilişkilendirilebilir. Katılık, obsesif-kompulsif (OK) kişilik örüntüsünde hem zihinsel hem de fiziksel olarak kendini gösteren bir durumdur. Aşırı formalite içeren davranışlar veya gergin bir vücut postürü yaşam tarzını simgeleyen durumlar olarak karşımıza çıkar. Katılık işlevsel olarak yaşam içindeki hayal kırıklıklarına karşı savunma işlemi gören bir yapı olarak düşünülebilir. Esnek bir bilişsel işlev önünde engeller ortaya koyabilecek katılık kendini ötekilerin sözlerine dikkat etmeme, keskin ve dar bir alana odaklanan dikkat yapısı ve çevrede olan bitene karşı duyarsız tavır olarak kendini gösterebilir. Özellikle dış dünyaya, ötekilere, sosyal durumlara karşı keskin ve dar dikkatin bir işlevi de rahatsız olunan durumlara karşı bir kaçınma stratejisi olarak düşünülebilir.
Obsesif düşünceler ve davranışlar, kişiyi aşırı sorumluluk hissetmeye ve tehditleri abartmaya itebilir. Ayrıca, belirsizlikle başa çıkamama ve mükemmeliyetçilik gibi inançlar da OKB'nin temelini oluşturur. OKB’li bireyler, genellikle bu düşüncelerle başa çıkmak için yoğun bir çaba harcarlar, ancak bu çabalar çoğunlukla ruhsal dünyalarında daha fazla sıkıntı yaratır. OK kişilik örüntüsü bulunan kişiler sınırlı bir duygusal deneyim alanı içinde bulunurlar. Bu durum özellikle yakın ilişkiler, aile ilişkileri ve iş ilişkileri bağlamlarında kendini gösterebilir. Çevrelerinde bulunan diğer kişilere göre daha üretken ve daha yoğun iş etkinliği içinde bulunabilirler. Üretkenliğe dair bu yoğun çaba ve uğraşlar duygusal deneyimden ziyade teknik ve katı bir bilişsel deneyim ile ilişkilidir genellikle. Varoluş bir bakıma iş alanıdır. Bu varoluş sürekli kendisine neyin yapılması, neyin tamamlanması ya da neyin üzerine çalışılmasını söyleyen direktif tonlu bir söz halindedir. OK kişilik örünütüsüne sahip bireyler için içsel dürtüler veya duygusal deneyimler işlerini ve düzenini tehlikeye atabilecek durumlar olarak algılanabilir. Karar alma süreçlerine katılım bu kişiler için oldukça zordur. Çünkü bir tercih ve seçimin getireceği meseleler yaratabilecekleri içsel huzursuzluk nedeniyle kaçınma olarak sonuçlanabilir.
Endişe, OK kişilik yapısına sahip kişilerin günlük yaşamında kendine oldukça yer bulan bir duygudur. İnanç yerine inanç-mış gibi davranmak olasılık dışı durumlar için endişelenmeyi tetikleyen bir durumdur. Hastalık kapmak yerine hastalık kopacağına dair abartı içeren inanışlar bu duruma örnek olarak verilebilir. Bu durum bir öteki ile yakınlaşma konusunda da engeller ortaya çıkabilir. Örneğin, teknik konular ile aşırı derecede ilgilenmek ve diğer kişileri gerçekten tanımak yerine detaylar ile ilgilenmek bu duruma neden olabilir. Ritüelleşmiş davranışlar da bir bakıma içsel dünyada direktif olarak kendini gösteren söz neticesinde mekanik bir etkinlik tutumu olarak ortaya çıkabilir. Bu durumlar neticesinde bir gerçeklik kaybı ve gerçeklik ile temas alanına erişimi zorlayacağı için OK kişilik yapısına sahip kişiler bir boşluk duygusuyla baş başa kalabilirler. Katılık, kuralların değişmezliği, ritüeller, olasılık dışı inanışlar bir bakıma içsel boşluğu doldurabilme çabasıdır.
Ruminasyon, yani zihnin sürekli geçmişteki olaylar veya endişeler üzerinde dönüp durması, OKB ile sıkça bir arada görülen bir durumdur. Ruminasyon, aktif bir üretkenlikten ziyade kişinin pasif bir konumda deneyimlediği düşüncelerdir ve genellikle geçmiş olumsuz deneyimler ile ilişkilidir. Ruminatif düşünceler, kişinin zihinsel enerjisini emer ve onu etkili bir çözüm bulmaktan uzaklaştırır. Bu durum, kişinin depresif ruh halini ya da kaygılarını daha da derinleştirebilir ve endişelerini artırabilir. Özellikle OKB'li bireylerde, ruminasyonun obsesif düşüncelerle birlikte ortaya çıkması, rahatsız edici düşüncelerin daha da büyümesine neden olabilir.